Aşı Kartı ve PCR Testi Uygulamaları

  • Anasayfa
  • Aşı Kartı ve PCR Testi Uygulamaları
Aşı Kartı ve PCR Testi Uygulamaları
  • 22.09.2021

İŞYERLERİ VE ÜNİVERSİTELERDE UYGULANAN

AŞI KARTI VE NEGATİF PCR TESTİ İBRAZI TALEPLERİNİN HUKUKİ BOYUTU

İki yıla yaklaşan bir süredir ülke ve dünya gündeminin ilk sırasında yer alan Covid-19 hastalığı hakkındaki gelişmeler, Acil Kullanım Onayı kapsamında tüm dünyada ve ülkemizde kullanılmaya başlanan aşı uygulamalarının yaygınlaştırılması maksadıyla atılan adımlar sonucu yeni bir hukuki boyut kazanmıştır.

2021 Eylül ayı itibariyle ülkemizde Covid-19 hastalığı için herhangi bir aşı yaptırmamış kişilerden düzenli olarak PCR testi isteneceği/istenebileceğine dair düzenlemeler yapıldığı, buna dayanarak işyerlerinin, okulların ve diğer çeşitli kurumların aşı kartı veya negatif PCR test sonucu ibraz edilmediği takdirde kuruma girişe izin vermediği haberleri kamuoyuna yansımaktadır. Söz konusu haberler nedeniyle de çalışma, eğitim ve seyahat hakkı gibi anayasal teminat altındaki hakların, aşı kartı veya PCR testi gibi koşullara bağlı kılınmasına dair genelge, genel yazı veya özel sektör uygulamalarının hukuka uygunluğunun değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.

Öncelikle bu bilgilendirme yazımızın herhangi bir tıbbi değerlendirme içermediğini, aşıların tıbbi olarak faydalı olup olmadığı, gerekli deneme ve gözlem koşullarını karşılayıp karşılamadığı, PCR testlerinin hastalığın varlığını tespit konusunda isabetli olup olmadığı gibi konularda herhangi bir tartışmayı doğal olarak içermediği veya tıbbi bir uzmanlık gerektiren aşı olunup olunmaması konusunda tavsiye içermediğini vurgulamak isteriz. Bu yazıda yalnızca aşı olmamış kişilerden düzenli veya düzensiz PCR testi istenmesinin, belirli hakların kullanılmasının aşı olmaya veya test vermeye bağlanmasının hukuki dayanakları tartışılmakta ve bu uygulamanın muhtemel hukuki sonuçları ile bu tür talep ve uygulamalarla karşılaşılan kişilerin başvurabileceği muhtemel yasal yollar incelenmektedir.

İlk olarak aşı olunması veya PCR testi verilmesi taleplerinin yasal bir dayanağı bulunmadığının belirtilmesi gerekmektedir. Esasen ülkemizde genel nitelikteki aşıların yaptırılması ile ilgili olarak dahi kanuni bir düzenleme ve dolayısıyla yasal dayanak bulunmadığın belirtmek gerekmektedir.

Ülkemizde bebeklik çağından itibaren uygulanmakta olan zorunlu aşıların mevzuattaki dayanağı, Sağlık Bakanlığı’na ait Genişletilmiş Bağışıklama Programı konulu bir genelgedir. Ancak kanuni bir zorunluluk olmadan salt genelgeye dayalı olan bu uygulama gerçekte bireylerin gönüllü ve kendi iradelerine dayalı katılımları ile yürütülmektedir. Nitekim bu genelgeye aykırı şekilde çocuğuna, Sağlık Bakanlığı tarafından “zorunlu aşı” olarak kabul edilen aşıların yapılmasına izin vermeyen bir başvurucu ile ilgili Anayasa Mahkemesi (AYM Genel Kurulu’nun 11/11/2015 tarihli Halime Sare Aysal kararı, Başvuru No: 2013/1789) başvurucunun çocuğu hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu kapsamında korunmaya muhtaç çocuk kararı verilerek sağlık tedbiri uygulanmasına ilişkin kararı Anayasanın 17. maddesinde düzenlenen “maddi ve manevi bütünlüğün ihlali” olarak kabul etmiştir.

https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/1789

 Kişinin maddi ve manevi bütünlüğüne müdahale sayılan aşı ve benzeri uygulamaların zorunlu kabul edilmesinin tek yolu kanuni bir düzenleme yapılması olup ülkemizde bu konuda herhangi kanuni düzenleme bulunmamaktadır.

Genel sağlığın korunması için kamu otoritelerinin kanunlara dayalı olarak çeşitli tedbirleri alması mümkün olmakla birlikte kanuni bir dayanak bulunsa dahi bu tedbirlerde diğer bir sınırlama anayasal eşitlik hakkı ve ayrımcılık yasağıdır. Diğer bir ifade ile kanuni dayanağı yeterli olsun ya da olmasın uygulanacak sağlık tedbirleri için daha genel ve öncelikli bir başka kriter bunların geçerli bir temeli olmayan ayrımlar içermemesidir.

Hal böyleyken kanuni düzenleme ile zorunlu hale getirilebilecek olan ve kanuni düzenlemesi de bulunmadığı bilinen aşı uygulamasının, bireylere aşı yapılmamış olması halinde PCR testi talep edilmesi şeklinde bir zorunluluk üzerinden dolaylı olarak dayatılması şeklindeki uygulamanın işyerlerinin, eğitim öğretim kurumlarının ve kamu kurumlarının kendi inisiyatifleri ile oluşturdukları dayatma ile yürütüldüğü görülmektedir.

Bahsi geçen uygulamalar açısından diğer bir konu ise genellikle uygulamada çeşitli genelge ve talimatlardan söz edilerek çalışanlara bildirimler yapılmasıdır. Oysa Anayasa gereği eğitim hakkının veya çalışma hakkının kısıtlanması sonucu doğuracak bir işlem ancak bir kanun hükmüne dayanılarak uygulanabilir. Mevcut durumda ise kurumların genelge gereği bu uygulamayı yaptıklarını beyan ettiği anlaşılmaktadır. Bu konudaki diğer bir karmaşa ise adı geçen genelgelerin metinlerinin ortada olmamasıdır. (Çalışma Bakanlığına ait olduğu ifade edilen düzenleyici işlemin bir genelge değil “genel yazı” olduğu bakanlıkça ifade edilmektedir.)

Örneğin Çalışma Bakanlığı resmi internet sitesinde işyerlerinde PCR uygulaması ile ilgili olarak 81 il valiliğine “genel yazı” gönderildiği ifade edilmektedir.

https://www.csgb.gov.tr/duyurular/is-yerlerinde-covid-19-tedbirleri/

Personelinden PCR testi talep eden işyerleri ise ne bu “genel yazı”yı, ne de bu “genel yazı”ya istinaden valilik tarafından kendilerine gönderilen bir başka yazı veya talimatı ibraz etmeksizin “işyerinde genelgeye dayalı olarak PCR testi talep etme uygulaması başlatıldığı”nı duyurmaktadır.

İstanbul ve Ankara Valiliklerinin resmi internet sitelerindeki duyurular incelendiğinde 22.09.2021 tarihi itibariyle işyerlerindeki aşı kartı veya negatif PCR test sonucu ibrazına ilişkin herhangi bir duyuru, karar veya bildirim bulunmadığı görülmektedir.

İl Hıfzısıhha Kurullarının kararlarını yayımlayan valilik sayfalarında okullardaki uygulama için alınan bir karar örneğini linki aşağıda yer almaktadır.

http://www.istanbul.gov.tr/kurumlar/istanbul.gov.tr/il_Hifzissihha_Meclis_Karari_No_56.pdf

İstanbul Valiliğince yayımlanan İl Hıfzısıhha Meclis Kararında İçişleri Bakanlığının 20.08.2021 tarihli ve 13441 sayılı Genelgesi’ne ve Milli Eğitim Bakanlığınca 24 Ağustos 2021 tarihinde yayımlanan “Covid-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi”ne atıfla alınmış karardan söz edilmektedir. Ancak Hıfzısıhha Meclisi’nin 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununa dayanarak alabileceği karar belirlidir. Daha önce sokağa çıkma yasakları ve benzer uygulamalar çerçevesinde bu usulde alınan kararların anayasa ve yasalar karşısındaki durumu detaylı olarak tartışılmıştır. Bu konuda detaylı bir analiz için aşağıdaki linkteki içerik incelenebilir:

https://www.anayasa.gen.tr/korona-2.htm

Sonuç olarak İl Hıfzısıhha Meclis Kararları dahi ilgili kanunun kapsamı dışında olmasına rağmen ve alınan son kararlar bu kanundaki bir düzenlemeye değil de İçişleri veya Milli Eğitim Bakanlığı’nın genelge ve “alınacak tedbirler rehberi”ne dayanırken işyerleri ve yüksek öğretim kurumları hakkında alınmış böyle bir karar bile bulunmamaktadır.

Yukarıda anlatılan genel çerçevede, hukuki bir süreç başlatılması, uygulamanın hukuka aykırı olması nedeniyle aşı olmak veya PCR testi sonucu ibraz etmek mecburiyeti altında olmak istemeyen kişilerin yapması gerekenler ve bu taleplerinin dayanması gereken anayasal ve yasal dayanaklar aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

İşyerine, eğitim öğretim kurumuna veya kamu kurumlarına giriş yapılırken aşı kartı yahut PCR testi ibraz edilmesinin gerekli olduğu aksi takdirde giriş yapılamayacağı bildirildiği hallerde ilk yapılması gereken bu bildirimin yazılı olarak yapılmasını talep etmektir. Yazılı bildirimde uygulamanın dayanağı olan kanun, genelge, yönetmelik ve diğer mevzuatın açıkça belirtilmesi talep edilmelidir.

Eğitim kurumuna veya işyerine girişin kısıtlanmasının, hastane, okul, eczane gibi kamu hizmetlerinden yararlanmanın engellenmesi eylemlerinin “hukuka aykırı” bir şekilde olması halinde aşağıda izah edildiği üzere cezai sonuçları da bulunduğundan hukuka aykırılık halinin tespiti, bu uygulamanın sorumluluğunu üstlenen kişilerin belirlenmesi ve yazılı hale getirilmesi önem arz etmektedir. Diğer yandan kamu otoriteleri tarafından, kamu gücü kullanılarak, kanuni bir dayanağı olduğu takdirde getirilebilecek kısıtlamaların şirketlerin insan kaynakları biriminde çalışan özel sektör çalışanları veya işyeri ve okul girişlerinde istihdam edilen özel güvenlik görevlileri tarafından uygulanmaya çalışılması kamu görevinin usulsüz şekilde üstlenilmesi suçu da oluşturabilecektir.

İşyerleri açısından kişinin işyerine alınmıyor oluşu Anayasa’nın 49. maddesinde güvence altına alınan çalışma hakkına haksız müdahale anlamına gelmektedir. Yine işveren açısından da İş Kanunu 5. maddede düzenlenen eşit işlem borcuna aykırılık anlamına gelmektedir. Uygulamayı yapan personele bu hususlar dile getirildikten sonra hala kuruma giriş engellenirse TCK madde 117 kapsamında iş ve çalışma hürriyetinin ihlal edildiği ve TCK madde 262 kapsamında kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi suçu işlendiği belirtilerek polis/jandarma aranmalıdır. Kolluk vasıtasıyla durum tespit edilemiyorsa savcılığa suç duyurusunda bulunulmalıdır.

Eğitim öğretim kurumları açısından ise kişinin kuruma alınmıyor oluşu Anayasa’nın 42. maddesinde güvence altına alınan eğitim hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Uygulamayı yapan personele bu durum izah edildikten sonra hala kuruma giriş engellenirse TCK madde 112 kapsamında eğitim öğretim hakkının ihlal edildiği ve TCK madde 262 kapsamında kamu görevinin usulsüz üstlenilmesi suçu işlendiği belirtilerek polis/jandarma aranmalıdır. Kolluk vasıtasıyla durum tespit edilemiyorsa savcılığa suç duyurusunda bulunulmalıdır.

Bunların yanı sıra çalışılan yahut öğrencisi olunan kuruma aşı olan bireylerle aşı olmamış bireylerin hasta olma ve hastalığı bulaştırma oranı açısından bir fark olmadığının Sağlık Bakanlığı’nın da kabulünde olduğunu, dolayısıyla alınan tedbirin hastalığın işyerinde veya okulda yayılmasını önlemeye yönelik ise bilimsel dayanağı olmayan ayrım olmaksızın (aşılı-aşısız çalışan) tüm çalışanlardan/öğrencilerden PCR testi istenmesi gerektiğini, geçerli ve bilimsel gerekçesi olmayan ayrım nedeniyle bu uygulamanın kabul edilmediğini yazılı dilekçe ile bildirilmesi gerekmektedir. ANCAK içinde bulunulan pandemi süreci ile ilgili tıbbi açıdan yaşanan tartışmalar kamu kurumları, özel sektör işverenleri veya okul yöneticileri açısından bağlayıcı değildir. Aşının bir tıbbi deney olduğu veya insanlara hastalıktan daha fazla zarar verdiği (ya da vereceği), Covid-19 hastalığının ortaya çıkışının şüpheli olması, uygulanan tedavi protokollerinin hastalıktan daha büyük sağlık sorunlarına sebep olduğu, PCR testinin doğru sonuçlar vermediği ve benzeri argümanların karşılaşılan hukuka aykırı uygulama açısından ileri sürülmesi sonuç almaya fayda sağlamayacaktır. Dolayısıyla karşılaşılan hukuka aykırı işlemle ilgili hukuk temelinde karşılık verilmesi, kişisel görüş veya yorum olarak kabul edilecek şahsi kanaat ve kaygılara taleplerde yer verilmemesi uygun olacaktır.

Aşağıda içinde bulunduğumuz süreç açısından önem taşıyan Anayasa ve kanun hükümleri bulunmaktadır. Aşı kartı yahut PCR zorunluluğuna karşı hazırlanacak olan dilekçelerde aşağıda paylaşılmış olan Anayasa maddelerinin zikredilmesi dilekçelerin daha ciddi değerlendirilmesi konusunda yardımcı olacaktır.

 

ANAYASANIN İLGİLİ HÜKÜMLERİ:

Devletin temel amaç ve görevleri

MADDE 5Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

 

Kanun Önünde Eşitlik

MADDE 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

 

Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü

Madde 11 -Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

 

Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması

Madde 13 –Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması

Madde 15 -Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.

 

Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı

MADDE 17 -Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.

Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.

 

Temel hak ve hürriyetlerin korunması

MADDE 40 -Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.

 

Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi

Madde 42 -Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz. Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tesbit edilir ve düzenlenir.

Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.

Eğitim ve öğretim hürriyeti, Anayasaya sadakat borcunu ortadan kaldırmaz.

İlköğretim kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır.

Özel ilk ve orta dereceli okulların bağlı olduğu esaslar, Devlet okulları ile erişilmek istenen seviyeye uygun olarak, kanunla düzenlenir.

Devlet, maddi imkanlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapar. Devlet, durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır.

Eğitim ve öğretim kurumlarında sadece eğitim, öğretim, araştırma ve inceleme ile ilgili faaliyetler yürütülür. Bu faaliyetler her ne suretle olursa olsun engellenemez.

Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurumlarında okutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tabi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletlerarası andlaşma hükümleri saklıdır.

Çalışma hakkı ve ödevi

MADDE 49 -Çalışma, herkesin hakkı ve ödevidir.

Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.

 

İŞ KANUNU

Eşit davranma ilkesi

 

MADDE 5 -

İş ilişkisinde dil, ırk, renk, cinsiyet, engellilik, siyasal düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ve benzeri sebeplere dayalı ayrım yapılamaz.

İşveren, esaslı sebepler olmadıkça tam süreli çalışan işçi karşısında kısmi süreli çalışan işçiye, belirsiz süreli çalışan işçi karşısında belirli süreli çalışan işçiye farklı işlem yapamaz.

İşveren, biyolojik veya işin niteliğine ilişkin sebepler zorunlu kılmadıkça, bir işçiye, iş sözleşmesinin yapılmasında, şartlarının oluşturulmasında, uygulanmasında ve sona ermesinde, cinsiyet veya gebelik nedeniyle doğrudan veya dolaylı farklı işlem yapamaz.

Aynı veya eşit değerde bir iş için cinsiyet nedeniyle daha düşük ücret kararlaştırılamaz.

İşçinin cinsiyeti nedeniyle özel koruyucu hükümlerin uygulanması, daha düşük bir ücretin uygulanmasını haklı kılmaz.

İş ilişkisinde veya sona ermesinde yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davranıldığında işçi, dört aya kadar ücreti tutarındaki uygun bir tazminattan başka yoksun bırakıldığı haklarını da talep edebilir. 2821 sayılı Sendikalar Kanununun 31 inci maddesi hükümleri saklıdır.

20nci madde hükümleri saklı kalmak üzere işverenin yukarıdaki fıkra hükümlerine aykırı davrandığını işçi ispat etmekle yükümlüdür. Ancak, işçi bir ihlalin varlığı ihtimalini güçlü bir biçimde gösteren bir durumu ortaya koyduğunda, işveren böyle bir ihlalin mevcut olmadığını ispat etmekle yükümlü olur.

 

TÜRK CEZA KANUNU

Eğitim ve öğretim hakkının engellenmesi

MADDE 112

(1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;

a) Devletçe kurulan veya kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak yürütülen her türlü eğitim ve öğretim faaliyetlerine,

b) Kişinin eğitim ve öğretim hakkını kullanmasına,

c) Öğrencilerin toplu olarak oturdukları binalara veya bunların eklentilerine girilmesine veya orada kalınmasına,

engel olunması hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

Kamu hizmetlerinden yararlanma hakkının engellenmesi

MADDE 113 -

(1) Cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla;

a) Bir kamu faaliyetinin yürütülmesine,

b) Kamu kurumlarında veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarında verilen ya da kamu makamlarının verdiği izne dayalı olarak sunulan hizmetlerden yararlanılmasına,

engel olunması hâlinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

İş ve çalışma hürriyetinin ihlali

MADDE 117 - (1) Cebir veya tehdit kullanarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla, iş ve çalışma hürriyetini ihlal eden kişiye, mağdurun şikayeti halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası verilir.

(2) Çaresizliğini, kimsesizliğini ve bağlılığını sömürmek suretiyle kişi veya kişileri ücretsiz olarak veya sağladığı hizmet ile açık bir şekilde orantısız düşük bir ücretle çalıştıran veya bu durumda bulunan kişiyi, insan onuru ile bağdaşmayacak çalışma ve konaklama koşullarına tabi kılan kimseye altı aydan üç yıla kadar hapis veya yüz günden az olmamak üzere adli para cezası verilir.

(3) Yukarıdaki fıkrada belirtilen durumlara düşürmek üzere bir kimseyi tedarik veya sevk veya bir yerden diğer bir yere nakleden kişiye de aynı ceza verilir.

(4) Cebir veya tehdit kullanarak, işçiyi veya işverenlerini ücretleri azaltıp çoğaltmaya veya evvelce kabul edilenlerden başka koşullar altında anlaşmalar kabulüne zorlayan ya da bir işin durmasına, sona ermesine veya durmanın devamına neden olan kişiye altı aydan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Kamu görevinin usulsüz olarak üstlenilmesi

MADDE 262 - (1) Bir kamu görevini, kanun ve nizamlara aykırı olarak yerine getirmeye teşebbüs eden veya terk emri kendisine bildirilmiş olduğu halde görevi sürdüren kimseye üç aydan iki yıla kadar hapis cezası verilir.

 

Sonuç olarak, aşı kartı veya negatif PCR testi ibraz edilmesi talepleri nedeniyle eğitim kurumlarına alınmayan, işyerine kabul edilmeyen veya diğer çalışanlardan farklı muamelelere tabi tutulmak istenen kişilerin yapması gerekenler aşağıdaki şekilde özetlenebilir.

  • Öncelikle işyeri veya okula başlatılan aşı kartı veya negatif PCR testi sonucu ibrazı uygulamasının yazılı, resmi ve kanuni dayanağını da içerecek şekilde tarafınıza tebliğ edilmesini talep eden bir dilekçe verilmelidir. Dilekçenizde ayrıca Anayasa gereği kanuni dayanak olmadan müdahale edilemeyecek maddi ve manevi bütünlük hakkının ihlali olan bu uygulamayı, ayrımcılık yasağına aykırı şekilde uygulandığı ve hukuka uygun olmadığı için kabul etmediğinizi belirtmenizde fayda bulunmaktadır.
  • Dilekçenize verilecek cevapta hakkınızdaki uygulamanın devam edeceği belirtildiği takdirde hukuka aykırı şekilde çalışma hakkının (veya öğrenciler için eğitimi öğretim hakkının) engellenmesinin aynı zaman suç teşkil ettiği de ifade edilerek hakkınızdaki aşı kartı veya negatif PCR testi ibrazına yönelik uygulamanın sona erdirilmesi, (okula ya da) işyerine girişinizin engellenmesi halinde hukuki ve cezai yollara müracaat edeceğiniz bildirilmelidir.
  • Tüm bu müracaatlarınıza rağmen işyerinize (veya okula) girişiniz engellendiği ve  iş akdiniz sona erdirildiği takdirde hukuki süreç başlatmanız gerekmektedir.

 

(Bu yazı sadece hukuki değerlendirme ve görüşler içermekte olup Covid-19 hastalığı, hastalığın tedavisi, bu hastalık nedeniyle uygulanan aşılar ve diğer tedavi yöntemlerinin tıbbi ve bilimsel yönleri açısından herhangi bir değerlendirme ve yorum içermemektedir. Konunun tıbbi boyutu hakkında ilgili uzman hekimlerin görüşlerine başvurulmalıdır)